13 Aralık 2009 Pazar

İLİŞKİLERİN KISIRDÖNGÜSÜ - CAN DÜNDAR

Bazen öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki, ne sevebilir, ne terk edebilirsiniz. Kör kütük bağlanmışsınızdır aslında. En güzel yıllarınızın, acı-tatlı hatıralarınızın ortağıdır o. İç çekişmelerinizin nedeni, sohbetlerinizin konusudur. Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca koştuğunuz bir bayrak. Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz. Ama, gün gelir anlamaya başlarsınız; içten içe bir şeylerin eksildiğini. Yavaş yavaş şurasından, burasından eleştirmeye başlarsınız: "Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz, ya da eskisi gibi, ilk zamanlardaki gibi olsa, daha çok ilgilense, hep benimle ilgilense. Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız. Aşkınızın gözü kör değildir artık, yanlışını görür düzeltmek istersiniz. "Eskiden böyle miydi?" diye açılır eleştirinin kapısı bilinçaltından. Böyle süremeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz. O, sevgisizliğinize yorar bunu. "Ya beni böyle sev, ya da terk et" diye gürler. Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya, bir kabusa dönüşür birden. Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size. Hoyrattır, bakmaz yüzünüze. Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder. Mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı, maillerinize, mesajlarınıza cevap bile vermez, siler sizi defterden. Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz, ama böyle de sevemezsiniz. "Madem öyle."nin çağı başlar ondan sonra. Madem ki siz böylesine tutkunken, kıymetinizi bilmemiştir, o halde "günah sizden gitmiştir". Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz. Daha özgür olacağınız limanlara demirlerseniz bir süre. Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni. Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur. Uğruna ölenler, sırtına binenler sarmıştır çevresini. Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye. Kendine zarar verenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla. "Bana ne, kendi seçimi" diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre. Ama sonra... Ansızın kulağımıza çalınan bir şarkı, ya da kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden. Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız. Kokusunu, şarkınızı dinlemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi özlersiniz. Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız, sular kulağına fısıldasın diye. Dönüp, seni hala seviyorum diye bağırmak geçer içinizden. Dönemezsiniz. Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız. Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla olur, nede onsuz. Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu, hem "zaten ne olacaktı ki sonunda" kuşkusu. Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz. İşte böyle sürünür gidersiniz.