2 Ocak 2010 Cumartesi

KIRILGAN KIZLAR

Bir ses etseniz uçuşup gidecekler. Kazara bir sözcük düşürseniz yere, onun boşluktaki hışırtısıyla kaçışacaklar saklandıkları kovuklara. Her sözcüğün özenle kurulması gerek, ses tonunuz sessizlikle mırıltı arasında gidip gelmeli ki incinmesinler. Onlar, yaşam savaşına çıkmadan kendilerini yenik ilan eden kızlardır.

Kâh yorganlarını başına çeker, kâh kendilerini eve ve sürgit bir mutsuzluğa hapsederler. İsterler ki bir ses, bir yürek onları bulsun ve onları çocukluğun o sert kışından çekip çıkarsın. Yeterince soğuk yemişlerdir, isterler ki bir yürek onları sarmalasın ve sıcaklığıyla ısıtsın. Sadece böyle bir rastlantı onları hayata çıkarabilir. İncinmiş bir çocukluk, ancak bir başkasına yaslanarak, sendelediğinde mutlaka orada, yanı başında olacağını bildikleri bir yürek ile deva bulacaktır. Kayıtsız şartsız bir anne, varlığını ona sunan bir âşık, ürkekliğin dilini konuşabilen bir insan gibi.

Onlar çocukluğun o sert kışında dünyanın korkulacak bir yer olduğunu bilirler. Dünya kötüdür ve ondan saklanmak gerekir. Hayattan öğrenecekleri her yeni şeyin, yeni darbeler yemekle olabileceği sezgisiyle insandan uzak yaşanır. Kötülükten kendini sakınamayan kızlar, yiğit bir adamın çıkıp da onları korumasını bekler.

Etraflarındaki zırh, ruhun yaralarının bağladığı bir kabuk gibi, onlara ulaşmanızı engeller. Cerahatli yarada yol alan bir cerrah gibi, ustaca sokulmalısınız o sisli geçmişin sokaklarına. Sevilme açlığının açtığı yaralar narindir. Düşünmeden ve hissedilmeden söylenmiş her söz, o yaraya tuz basar. Orada ancak sahici bir insan olabilirseniz, onun yaraları kadar sahici durabilirseniz, kendi yaralarınızla yüzleşecek kadar bir cesaretiniz varsa varsınız. Kuru öğütler, ezberlenmiş cümleler, acıyla dövülmemiş yaşantılar ruhun yaralarına işlemez. Ancak kendi iç sesini duyabilen birisi, o kırılgan kızları da duyabilir.
Kırılgan kızlar ya terk edişin soylu dağında bir keşiş gibi yaşar, ya da hayata bir yerinden katılır ve içlerinde zaman zaman nöbetler halinde dışarı vuran bir sızıyla yaşamayı sürdürürler. 'Yaşamıyor gibi yaşamak' sanatının ustasıdır onlar. Bir keşiş, yedi yüz yıldır mağarasında konaklayan bir bilgeyle karşılaşmış dağda. 'Güzel insan' demiş ona, 'neden şuraya bir ev yapıp da rahat etmiyorsun?' 'Hayat çok kısa' diye cevap vermiş bilge, 'yerleşmeye değmez'. Mağlupların bir bilgeliği vardır. Dünyanın mağlupları, dünyayı yerleşmeye değer bir yer olarak görmeyenlerdir. Kırılgan kızlar işte biraz da bunun için kırılgandırlar. (İnternette bulunan bir yazıdan revize edilmiştir.)