Warren Bennis insanları iki sınıfa ayırır: Kendini yeni baştan inşa edenler ve başkalarının oluşturduğu bir yaşamı sürdürenler.
Kendilerini yaratamayan insanlar kendilerini tanıyamazlar. Kendileri sandıkları şey aslında aileden, eğitimden, kültürden ödünç aldıkları tavırlar, roller, davranışlardır. Bir kişinin kendisini yeniden yaratabilmesi için, içine doğmuş olduğu rollerin ötesine geçebilmesi gerekir. Bu insanları bir kere doğanlar ve iki kere doğanlar şeklinde de ifade edebiliriz.
İki kere doğanlar kendilerini yeniden yaratanlardır. Kendilerini böylesine yeniden oluşturanlar özgün insanlardır. Yaşamı başkalarının verdiği rol ve beklentiler içinde değil, kendi oluşturdukları bir vizyon içinde yaşarlar. Kendi yaşamlarını yaratan, kendi yaşamlarının yazarlığını yapanlar, kendileri için doğal olanı yaşarlar.
Kalıplanmış insan, içinde yetiştiği ortamın özellikleri nedeniyle kendine özgü yetenek ve olguları değiştiremez. Başkalarının beklentilerini ifade eden sosyal roller için kalıplanır. Maalesef bu kalıbın kendi seçimi olmadığını, kendine empoze edildiğini dahi anlayamadan yaşamı biter gider.
Kalıbının ne olduğunu, niçin anlayamaz? Çünkü o kalıbın dışına hiçbir zaman çıkamaz, yani ikinci kez doğamaz da ondan. Çerçeve içinde olanlar resmi göremezler demiş bir düşünür. Kalıplanmış insan kendi algılamasının dışında başka bir anlam göremeyeceği için, kendi kalıplarının dışında başka bir dünyayı ve görüşü kabul edemez. Başarılı olmak demek ona göre herkesi kendi kalıplarına sokmak demektir. Zaten kalıplanmış insanın tüm yaşamı budur: Başkalarını kendi kalıbına sokmaya çalışmak. Kendine yapılanı, o da başkasına yapma çabası içindedir. Etrafımıza baktığımızda, sürekli ezilen ve horlanan kadınların kendi kızlarını da aynı şekilde yetiştirmeye çalıştığını görürüz.
Bunu en iyi beş maymun deneyi anlatır. Kafese beş maymunu koyarlar. Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. Her bir maymun ayni denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koyulur. İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler...
Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir... Ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır. Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmelidir. Kalıplanmış insanlarla bu maymunlar arasındaki benzerlik reddedilebilir mi?
Yeniden doğmak burada yazıldığı gibi kolay değildir. Bunun için eğitim, bilgi, kültür, farkındalılık ve kararlılık gereklidir. Bunlar da yetmez. Kimse olduğu yerde ben değişeyim artık diye değişemez. Değişmeye kalksa bile kafese konulan yeni maymunlar gibi ağır tepki görür. Yer ve ortam değişikliği de gereklidir. Hepimizin toplumda kabul edilmiş belli bir rolü var ve bunu biz istesek bile pat diye değiştiremeyiz. Buna rol kilitlenmesi deniyor. Hepimiz bir role tıkılıp kalmışız ve kimse bizim değişip, olmak istediğimiz kişi olmamızı kabul edemez. Ne zaman ki yeni bir yere taşınırsak ve çevremizi olduğu gibi değiştirirsek, yeni ortamda tanınmadığımız için geçmişin yükünü taşımayan özgür biri olarak kendimizi yeniden yapılandırmayı belki başarabiliriz. Hadi deneyin bakayım oluyor mu?.
Kendilerini yaratamayan insanlar kendilerini tanıyamazlar. Kendileri sandıkları şey aslında aileden, eğitimden, kültürden ödünç aldıkları tavırlar, roller, davranışlardır. Bir kişinin kendisini yeniden yaratabilmesi için, içine doğmuş olduğu rollerin ötesine geçebilmesi gerekir. Bu insanları bir kere doğanlar ve iki kere doğanlar şeklinde de ifade edebiliriz.
İki kere doğanlar kendilerini yeniden yaratanlardır. Kendilerini böylesine yeniden oluşturanlar özgün insanlardır. Yaşamı başkalarının verdiği rol ve beklentiler içinde değil, kendi oluşturdukları bir vizyon içinde yaşarlar. Kendi yaşamlarını yaratan, kendi yaşamlarının yazarlığını yapanlar, kendileri için doğal olanı yaşarlar.
Kalıplanmış insan, içinde yetiştiği ortamın özellikleri nedeniyle kendine özgü yetenek ve olguları değiştiremez. Başkalarının beklentilerini ifade eden sosyal roller için kalıplanır. Maalesef bu kalıbın kendi seçimi olmadığını, kendine empoze edildiğini dahi anlayamadan yaşamı biter gider.
Kalıbının ne olduğunu, niçin anlayamaz? Çünkü o kalıbın dışına hiçbir zaman çıkamaz, yani ikinci kez doğamaz da ondan. Çerçeve içinde olanlar resmi göremezler demiş bir düşünür. Kalıplanmış insan kendi algılamasının dışında başka bir anlam göremeyeceği için, kendi kalıplarının dışında başka bir dünyayı ve görüşü kabul edemez. Başarılı olmak demek ona göre herkesi kendi kalıplarına sokmak demektir. Zaten kalıplanmış insanın tüm yaşamı budur: Başkalarını kendi kalıbına sokmaya çalışmak. Kendine yapılanı, o da başkasına yapma çabası içindedir. Etrafımıza baktığımızda, sürekli ezilen ve horlanan kadınların kendi kızlarını da aynı şekilde yetiştirmeye çalıştığını görürüz.
Bunu en iyi beş maymun deneyi anlatır. Kafese beş maymunu koyarlar. Ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. Her bir maymun ayni denemeye giriştiğinde buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. Bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun koyulur. İlk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur; fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler...
Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir... Ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır. Neden mi? Çünkü burada işler böyle gelmiş ve böyle gitmelidir. Kalıplanmış insanlarla bu maymunlar arasındaki benzerlik reddedilebilir mi?
Yeniden doğmak burada yazıldığı gibi kolay değildir. Bunun için eğitim, bilgi, kültür, farkındalılık ve kararlılık gereklidir. Bunlar da yetmez. Kimse olduğu yerde ben değişeyim artık diye değişemez. Değişmeye kalksa bile kafese konulan yeni maymunlar gibi ağır tepki görür. Yer ve ortam değişikliği de gereklidir. Hepimizin toplumda kabul edilmiş belli bir rolü var ve bunu biz istesek bile pat diye değiştiremeyiz. Buna rol kilitlenmesi deniyor. Hepimiz bir role tıkılıp kalmışız ve kimse bizim değişip, olmak istediğimiz kişi olmamızı kabul edemez. Ne zaman ki yeni bir yere taşınırsak ve çevremizi olduğu gibi değiştirirsek, yeni ortamda tanınmadığımız için geçmişin yükünü taşımayan özgür biri olarak kendimizi yeniden yapılandırmayı belki başarabiliriz. Hadi deneyin bakayım oluyor mu?.