16 Ağustos 2011 Salı

ZAMAN GİTTİKÇE DAHA HIZLI MI AKAR?

Kum saatinin her çevrilişinde geçen zaman tekrar elde edilir; bir el hareketi yeterlidir bunun için. Ama biriken kumlar ne kadar sıklıkla akıtılırsa zaman o oranda hızlı geçer.

Kum saatlerinde akan kum taneleri her defasında sürtünerek birbirlerinin yüzeylerini parlatır, sonunda bir kaptan ötekine neredeyse birbirine hiç sürtünmeden geçer ve her defasında saatin boynunu da bir parça genişletirler. Kum saati ne kadar eskiyse, kum o kadar hızlı akar. Böylece kum saati, fark edilmese de her defasında belli bir zaman aralığını daha kısa ölçer. Bu ölçüm hatası, içinde bir metafor barındırmaktadır:

“İnsanlarda da böyledir, sonraki yıllar gittikçe daha hızlı akar, ta ki ölçüm kabı dolana kadar. İnsanın içi de zamanla izlenimlerle doldukça dolar.”

Günlük ritimler bir kişiyi tam bir sabah veya gece insanı haline getirebilir. Sabah insanlarında vücut sıcaklığı sabahın erken saatlerinde yükselmeye başlar, öğleden sonra dört civarı zirveye ulaşır, sonra düşmeye başlar. Sabah insanlarının vücut saatleri gece insanlarının vücut saatlerinden ileridir, onların vücut sıcaklıkları düşerken gece insanları akşam karanlığı çöktükten sonra hala faal ve zindedir ve vücut sıcaklıkları daha geç saatlerde zirveye ulaşır.

İşte, yaşlanma ve zaman ilişkisini biraz mizahi duygularla, ama biraz da insanın içine işleyen acı gerçeklerle vurgulayan ve kolay okunabilen bir eserle gündeme getirmekte olan Douwe Draaisma’nın  (*), Hollanda da dört ödül alan ülkemizde de 2008 yılında yayınlanan 306 sayfalık “Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer? Why Life Speeds Up As You Get Older?” adlı eserini özetleyerek paylaşmak istedim.
Bazı ilginç paragrafları da aktarıyorum:

*Belleğimiz bir şeyi muhafaza etmeme emrimizi dikkate almaz: “Keşke bunu görmeseydim, yaşamasaydım, hiç duymasaydım; bunu tamamen unutabilsem,” deriz. Ama hepsi boşunadır; unutmak istediğimiz şey gece, uykumuz kaçtığında kendiliğinden, davetsiz bir şekilde çıkıverir tekrar karşımıza. Bellek, o zamanda bir köpek gibidir; az önce attığımız şeyi kuyruğunu sallaya sallaya bize geri getirir.

*Belleğimiz günlük hayat konusunda pek iyi değildir. Dikkati pek çekmeyen olayları, eskiden duyulan bir sesi, eski günlerin havasını, odaların kokusunu veya yenen bir yemeğin tadını hafızanızda yeniden oluşturmak zordur. Sevdiğiniz kişilerin eski görünüşlerini de gözünüzde pek kolay canlandıramazsınız.

Anne-babanızın eski günlerdeki görünüşleri, çocuklarınızın küçüklük halleri, karınızın, kocanızın, dostlarınızın yıllar önceki halleri; bu kişiler yakınımızda oldukları ve siz farkına varmadan ve yavaş yavaş değiştikleri için eski görünüşleri hafızanızdan silinip gitmiştir. Kendi görünüşünüzdeki değişimler bile gözünüzden kaçar: Bugün aynada gördüğünüz yüz, bırakın bir ay veya bir yıl önceki halini, yüzünüzün dünkü halini bile belirsizleştirir.

Öyle görünüyor ki, yaşlanınca, daha hızlı çalışan saatler kullanmaya başlıyoruz.

Bunu daha da öz biçimde ifade eden düşünürün biri demiş ki: "Gençlikte günler kısa, yıllar uzundur, Yaşlılıkta günler uzun, yıllar kısadır." 

Douwe Draaisma (1953): Hollanda’daki Groningen Üniversitesi’nde psikoloji ve felsefe eğitimi almıştır ve halen aynı üniversitenin Psikoloji Tarihi ve Teorisi bölümünde öğretim üyeliği yapmaktadır.