TÜRKİYE NEDEN
KÖTÜLÜK TOPLUMU
Ukalalık olmasın
ama ben de yıllardır kendi kendime diyordum ki: "Bir ulus, bir devlet bu
kadar gerçeklere ve bilime gözünü kapatıp, yalana ve düzenbazlığa prim verirse,
mutlaka bunun cezasını er veya geç çeker". İşte bu kitapta da benim
içgüdüsel bir şekilde düşündüğüm ve hayal ettiklerimi, Yaşar Nuri Öztürk Kur'an
ve Hadislerle kanıtlamaya çalışmış.
Aklın yolu birdir mi demek lazım? Görünen köy kılavuz istemez mi demek lazım?
Ne söylersen söyle, ne yazarsan yaz. Anlamak istemeyene anlatamazsın. Ancak
Tarih yazar sonucu. Biliyoruz ki 1920'lerde ülke ikiye bölünmüştü: Mücadele
edip ülkeyi kurtarmak gerek diyenlerle, bu yol yanlış yoldur, hiç bir kurtuluş
ümidimiz yoktur, İngilizlere yada Amerikalılara manda olalım diyenler arasında.
Ama tarih doğrusunun hangisi olduğunu gösterdi, hem düşmanlara, hem de
ikincilere karşı mücadele edenler lehine.
Bu konuda da tarih er veya geç doğruyu gösterecektir: Türkiye doğru yolda
mıdır? Yoksa kötülük toplumu olma yolunda mıdır? Her yanlışın da mutlaka bir
faturası vardır ve eğer hak etmişse bu toplum da bu faturayı eninde sonunda
ödemek zorundadır...
Aşağıda bu kitaptan bazı alıntılar bulacaksınız.
KÖTÜLÜK TOPLUMU
Türk
toplumu, şuursuzluk ve imansızlık bakımından tarihinin en yıkıcı günlerini
yaşamaktadır.
Uyarı
yapılmasına rağmen, kötünün ve kötülüğün yanında yer almaktadır. Hem de büyük
kısmıyla. Oysaki bir kısmıyla kötünün yanında yer alması bile ceza faturası
ödemesine yeter.
Türk
toplumu, bir kötülük toplumudur. Türk toplumu büyük çoğunluğu ile aklın değil,
aldanmanın, ilmin değil, cehaletin, Kuran’ın değil, hurafenin, ciddiyetin
değil, laçkalık ve ucuzluğun yanında yer almaktadır.
Türkiye Halkları
çoğunlukla şunları yapıyor:
1. Dürüstleri
cezalandırıyor,
2. Zalimlere yardakçılık
ediyor,
3. İsyanın ıstırabı yerine
itaatin rahatını yeğliyor,
4. Maun suçlarına ortaklık
ediyor,
5. İşletilen akıldan
rahatsız oluyor,
6. İlimden rahatsız
oluyor,
7. Haram servete itibar
ediyor,
8. Riyakarlığa itibar
ediyor,
9. Maun namazlarına ve zarar
mescitlerine paye veriyor,
10. Prometheusları cezalandırıp
Barabbasları ödüllendiriyor.
Ve bütün bunlar, Türk
toplumunun “bir kötülük toplumu” olarak damgalanmasına ve ceza faturasının buna
göre kesilmesine gerekçe oluyor.
KÖTÜLÜK TOPLUMU
YÖNETİMİNİN GÖSTERGELERİ
1. Halkı canının derdine
düşürmek,
2. Kötülüğü yapanı değil,
kötülüğü deşifre edeni cezalandırmak.
3. Anlayış ve ıslah yerine
tehdit
4. Devlet hazinesini talan
ettirmek: bu yönetimler, başlarındaki firavunların başçalanlığında bir
yandaşlar ordusu kurup oluşturdukları havuzları milletin malından doldurarak
özel kasalarına aktarırlar.
5. Allah ile aldatma: Bu daha
çok, camileri ve namazı sömürmek suretiyle yapılır.
6. Eleştiri yapan, zulme
karşı çıkan, aklın işletmesini isteyen ilim ve fikri etkisiz kılmak.
Romalıların yerleşik geleneklerine göre, Fısıh
bayramlarında, valiler, zindandaki mahkumlardan halkın istediği birini
affederlerdi. Geleneksel dinlerine zarar verdiği için İsa’ya düşman bilen dinci
propagandistler, oylarını İsa değil, Barabbas lehine kullanmaları için halkı kandırdılar.
Ve halk, pilatus’tan İsa’yı değil, Barabbas’ı affetmasini istedi. Pilatus da
isteğe uygun olarak Barabbas’ı serbest bıraktı. Yani halk, ışığın, aydınlığın,
hak ve adaletin öncüsü İsa Peygamber’i değil, cinayet ve ırza tecavüzün
temsilcisi Barabbas’ı tercih etti.
İnsanoğlu,
temizlik ve dürüstlüğüyle seçkinleşen kadrolardan rahatsız olabiliyor, onlara
düşman kesilebiliyor, onları sırf bu nitelikleri yüzünden yerlerinden
yurtlarından ediliyorlar.
Basit
çıkarlar (örneğin, bir file yiyecek, birkaç torba kömür, birkaç paket makarna
veya iane çadırlarında verilen bir iki kap yemek vs.) karşılığında
sürüleştirilmiş bir toplum, öncelikle ilim ve hikmet düşmanı kesilmektedir.
Kur’an diyor ki böyle bir topluma bir tek ad uygun düşer: ‘Kötülük toplumu.’
Kötülük toplumu, çöküşü hak eden toplumdur.
Dincilik,
dinin çıkarlar için kullanılması, bu çıkarlara karşı tavır koyanların dindışı
veya dinde ikinci sınıf adam ilan edilmesi şeklinde özetlenebilecek bir
alçaklık ve hainlik sistemidir.
Dinciyi
koruyalım derken dindarlara zulüm ederseniz din de Tanrı da yakanıza yapışır.
Dincilik, işte bu “Din kardeşlerimizi korumanın neresi kötü?” şeytani
mantığıyla İslam’ı yozlaştırıp tanınmaz hale getirmiştir.
TÜRK
TOPLUMU NEDEN KÖTÜLÜK TOPLUMU ?
Zalimlere
yardakçılık ediyor.
Türk
toplumu, basit ve hasis çıkarlar uğruna, zalimlere zulmün paralel güçlerine,
ahlaksızlara bir biçimde yardımcılık ve yardakçılık ediyor.
Türk
toplumu ahlaksızlığı meziyet olarak gören bir vicdan çöküşüne yakalanmış
durumda. Büyük iddialar ve sloganlarla yaşadığını söylediği dini de
ahlaksızlıklarını örtmenin bir şalı gibi kullanıyor.
Asma
köprünün mühendislerinden biri olan yapımından sorumlu olduğu halat koptu diye
kendini suçluyor ve intihar ediyor.
Bu
ahlaksız rezillere göre, Allah, Alemlerin Rabbi değil, bu dinci sefillerin
sadist şefi. Onun için, o onur ve ahlak timsali Japon’u cehenneme, bu hükmi
domuzları cennete koyacak.
Mekanı
cennet olası Japon mühendis böyle yapıyor; dinci hırsızların ‘ hızlı tren’
yaftası altında işlettikleri talan icraatı üzerine kırka yakın insan ölüyor, ‘
Kaderleri buydu’ diyebilme alçaklığıyla işin içinden sıyrılıyorlar.
Türk
toplumunun ahlaksızları ödüllendiren bu tavrı, bunu sergileyen kişiyi de,
kitleyi de Allah’ın düşmanı yapıyor, Allah’ın intikamına müstahak haline
getiriyor.
Zalimlere,
talancı mel’unlara yardakçılık ve yardımcılık çeşitli şekillerde yapılıyor.
Çıkarlar bunun başında gelmektedir. Türk toplumu, kısa vadeli basit çıkarları
uğruna en hayati değerlerini kolayca satabilen bir toplum. Ucuzcu, beleşçi,
bedavacı. Yaratıcı ıstırabı göğüslemeye asla yanaşmıyor. Kapkaççılık, kurnazlık
sergileyerek çıkarını elde edip gününü gün etmeyi yeğliyor. Dahası yaratıcı
ıstırabı, çileyi, onurlu olmanın zor ve meşakkatli yolunu seçenleri aptal
olarak niteliyor.
İkinci
sebep, Allah ile aldatılmadır. Türk toplumu beleşçiliğinin bir uzantısı olarak
okuyup düşünmenin zahmetinden kaçtığı için bilgiyi de ahzırdan elde etmeyi
yeğliyor. Onun bu yanını bilen Emevi şeytanı dinciler ona dinin gerçeğini
değil, hesaplarına uygun şekli anlatıyorlar, onu Allah ile aldatıyorlar.
Kur’an
dininde bazı durumlarda itaat, bazı durumlarda ise isyan din olmaktadır. İşte
Kur’an’ın getirdiği temel devrimlerden biri de budur.
İnsan
hakkı çiğneyen zorbalara itaat varsa o toplum kötülük toplumudur; Allah o
toplumdan intikam alacaktır. Zorbalara isyan varsa o toplumu ödüllendirecektir. İnanç
özgürlüğü, giderek ifade özgürlüğünü, o da eleştiri özgürlüğünü getirir. İşte
tağutların tahammül edemeyecekleri şey de bu eleştiri özgürlüğüdür.
Kötülük
toplumu özelliklerinden biride ortalığı saran din ve mukaddesat nutuklarına
rağmen ahlaksızlığın pisliklerini örtmek için kullanılan bir aldatma şalı
gibidir.
Tanrıdan
ahlaka değil, ahlaktan Tanrı’ya gidilir. Kant,
Tanrı’ya kulluk kavramını da ahlak kanunlarına uyma şeklinde tanımlamaktadır.
Ona göre, Tanrı’ya karşı ödevlerimiz ahlaksal ödevlerimizden başkası değildir. Tanrı’nın
inayetine layık olmanı tek yolu, ahlak kanunlarına uymaktır. Bunun tersini
düşünmek, atıl inançların tutsağı olmaktan ve fetişizme düşmekten başa bir şey
değildir. Tarihsel tecrübe içinde oluşan bir dinin teorik yanı, ahlaka yardımcı
olmuyorsa böyle bir dinin değerinden söz edilemez.
Kutsal
metinlerde yer alan görüşlerin ahlak alanında yeterli ölçüde yararlı olabilmeleri
için onların evrensel ahlak ilkeleri açısından ele alınmaları, başka bir
deyişle tarihsel dinin, rasyonel inanç açısından yorumlanması gereklidir. Bizi
muhatap alan bir öğretinin, ilahi bir kaynağa sahip olup olmadığını ancak bu
yolla öğrenebiliriz.
Ahlak
kanunlarını Tanrı buyrukları olarak düşünmemiz, Tanrı onları buyurduğu için
değil, onlar karşısında kendi öz varlığımızdan gelen bir mükellefiyetten
dolayıdır.
Kant
“iyiyi Tanrı buyurduğu için değil, iyi olduğu için yaparız; iyi olduğu için de
ona Tanrı buyruğu gibi bakarız” der.
Din
meselesinde esas olan şu formüldür: “Ahlaklı ol ki, Tanrı’ya iman etmiş
olasın.” Bunun aksi olan şu söylem geçerli değildir: “ Tanrı’ya inan ki ahlaklı
olasın.”
Birbirine
çıkar bağlarıyla bağlı ahlaksız fertlerden oluşan bir ülke-yönetim, bir
tanrısızlık veya şeytan sitesidir.
Ne yazık
ki, İslam dünyası bugün, Kur’an’ı inkar edenler önünde bir ibret kitlesi olarak
durmaktadır. Dünyanın birçok yerinde, birçok toplum, İslam dünyasına bakarak
şunu söyleyebilmektedir: “ İşe yarar adam olacaksak bunlar gibi olmamaya gayret
edelim.”
Müslüman
dünyanın Kur’an’a sırt dönüşü, İslam’ı sahneden kovmak isteyenlerin şeytana taş
çıkartan oyunlarıyla birleşerek,Müslümanlığı ne yazık ki bu hale getirmiştir.
Müslümanı, kinin, şiddetin, dehşetin, tembelliğin, fesatlığın, mutluluk ve
güzellik düşmanlığının bir tür sembolü göstermek için adeta seferberlik ilan
edilmiştir. Stratejinin esasını, Müslümanları insanlığı rahatsız eden “zararlı”
unsurlar olarak göstermek oluşturuyor. Bu stretejinin uygulanmasında ‘ham
madde’ olarak kullanılacak bilgisiz, kinci, basiretsiz zümreler insanlığa şöyle
haykırılıyor: “İşte İslam, İşte Müslüman; istiyorsanız alın!”.