59-105 yaş arasındaki etraflarında “yaşlı bilge olarak kabul edilen 235 kişiyle” röportaj yapıldı. Berberlerden, öğretmenlere, iş sahiplerine, yazarlara, ev kadınlarına, papazlardan şairlere, kabile şeflerine, Müslümanlardan Budistlere, Hıristiyanlara, Yahudilere ve ateistlere kadar herkeste bu soruya cevap arandı: ölmeden önce hayatta neyi keşfetmeliyiz? Hayatlarının sonuna yaklaşanlar bize hayat hakkında neyi öğretmek zorundalar?
İlk sır: kendinize karşı dürüst olun:
Hayattaki en büyük trajedi bütün hayatınızı, peşinde gittiklerinizin doğru olmadığını görmeye harcamaktır. Kalbimi dinliyor muyum ve kendime karşı dürüst müyüm? Hayatım gerçekten benim için önemli olan şeylere mi odaklanıyor? Dünyada olmak istediğim kişi miyim?
Pişmanlığın olmadığı bir yaşam, daha fazla risk almak demektir. Hayatta yapmak istediğimiz şeyleri denemeliyiz çünkü denediğimiz için pişman olmayız. Eğer düzeltilmesi gereken bir ilişki varsa, hemen düzeltilmelidir. Sanki zamanınız çok kısaymış gibi yaşamalı. Farzedelim sadece altı ayımız kaldı. Düşünün ki, bugünden altı ay sonra öleceksiniz. Bu zamandan önce yapmanız gereken beş şey nedir?
Röportaj yaptığımız ‘’yaşlı bilgeler’’ ile daha az mutlu insanlar arasındaki en belirgin fark şudur: Onlar hayatlarındaki pişmanlıkla baş edebilmişlerdir. En mutlu kişiler hayatlarında huzura ulaşmıştır. Oysa mutsuz kişiler pişmanlıklar üzerinde oturmuş ve fırsatları kaçırmıştır. İkinci sır geride hiçbir pişmanlık bırakmamaktır.
Üçüncü sır: sevgi dolu olun:
Eğer başkalarının mutlu olmasını istiyorsan, şefkat göster. Eğer mutlu olmak istiyorsan şefkatli ol. Hayatlarımızın sonunda, çok az zamanımız kaldığında, özen göstereceğimiz tek şey sevgi olur.
Eğer başkalarının mutlu olmasını istiyorsan, şefkat göster. Eğer mutlu olmak istiyorsan şefkatli ol. Hayatlarımızın sonunda, çok az zamanımız kaldığında, özen göstereceğimiz tek şey sevgi olur.
Başkalarının bizi sevmesi üzerinde çok az kontrole sahip olduğumuzdan, sevgi dolu bir kişi olmamızda bütün kontrol bizim elimizdedir. Her nasılsa, sevgi dolu bir insan olursak, insanların öyle ya da böyle bizi seveceğini biliriz. Sevgiyi aramaktansa sevmeye karar verdiğimiz zaman bir dönüşüm olur.
İnsanlar ilk defa bir araya geldiklerinde, karşısındaki kişi hakkında neleri sevdiklerine odaklanırlar. Fakat zamanla insanlar sevdikleri şeylerden çok karşı tarafta onları tedirgin eden şeylere odaklanmaya başlar. Eğer insanlar bunu tersine çevirselerdi, birçok evlilik ve aile daha iyi durumda olacaktı. Büyük bir üniversitenin yaptığı araştırmaya göre evde olumsuz mesajın olumlu mesaja oranı ortalama olarak 14’e 1’dir. Ailede yaptığımız her bir pozitif yorum için, hemen hemen 14 kritik yorum yapıyoruz. Benzer bir araştırma, uzun süreli mutlu evliliklerde ortak olan öğelerden birinin iletişimde olumsuz mesajın olumlu mesaja oranının 7’ye 1 olduğu evlilikler olduğunu göstermektedir.
Dördüncü sır: Anı yaşayın:
‘’Gençken, 60 yıl bir sonsuzluk görülebilir. Fakat yaşadıktan sonra, bunun bir andan öte bir şey olmadığını anlarsınız.’’ Hayata sonsuza kadar sahip olduğumuza inanırız fakat sonra bunun böyle olmadığını anlarız.
Romalı felsefeci Seneca şöyle diyordu: ‘’her günü ayrı bir hayat olarak almalıyız.’’ Her bir gün, varış noktasına giden bir adım olmanın ötesinde varış noktasının kendisidir. Bir gün daha fazla hayatta kalmanın büyük mucizesini anladığımızda ve bu günü israf etmediğimizde ve geçmişi veya geleceği düşünerek bugünü mahvetmediğimizde anı yaşamaya başlarız.
Endişe hiçbir zaman yaranın acısını sizden almaz fakat her zaman bugünün neşesini çalar. Bu hayatın başınıza gelen bir şey olmadığını, sizin hayata nasıl tepki verdiğinizin önemli olduğunu sürekli olarak hatırlatmaktadır.
Hayattaki en büyük mutluluk aldığımız şeyden değil verdiğimiz şeyden gelir. Bir kişiye onu gelecekte mutluluğun beklediğini ve dışarıda dünyadan alacağı şeyler olduğunu söyleyerek onun hayatta kalmasını sağlayamayız. Ancak, bir kişinin dünyanın ondan ne beklediğini, hayatta yapabileceği bazı iyi şeyler olduğunu görmesine yardım edebilirseniz, o her zaman hayatı seçecektir.
Aldığımızdan daha çok vermenin nedenlerinden biri de mutluluğun ve hayatın anlamından biridir çünkü verdiklerimiz üzerinde hemen hemen büyük bir kontrole sahibiz (fakat aldıklarımız üzerinde hiç kimse kontrole sahip değildir). Her gün, sınırsız bir şekilde verme gücüne sahibiz.
Er ya da geç hiçbir şeyi yanımızda götüremeyeceğinizi fakat arkamızda bir şeyler bırakabileceğimizi anlayacağız. Hayatımıza anlam katan şey kamp yerini bulduğumuzdan daha iyi bıraktığımızı bilmektir.
Mutsuzsanız, başka biri için bir şey yaparak meşgul edin kendinizi. Kendinize yoğunlaşırsanız mutsuzluğunuz sürer ancak başkalarına yardımcı olmaya odaklanırsanız, mutluluğu bulursunuz. Mutluluk hizmet etmekten ve sevmekten gelir.
Mutlu olmak ve iyi yaşamak için beş sır: kendinize karşı dürüst olmak, pişmanlık duymamak, sevgi ile dolmak, anı yaşamak ve aldığınızdan fazlasını vermektir.
3 yorum:
çok güzeldi yazınız , teşekkürler..
Ergün Bey merhaba, yazınız bana insan olduğumuzu hatırlattı.Yani insan olmanın felsefesini...
Ne yazık ki bugün için, bu düşünceler sıfırlanmış gibi duruyor.. En azından ülkelerin politikalarını sürdüren siyasi anlayışlarla birlikte devamını zincirleme takip edenler, topluma sadece ve sadece BENCİL olmayı aşılamakla meşguller... O halde birey olarak yapabileceğimiz tek şey; bağımsız düşünceyle kontrolü elimizde tutmak olacaktır... Saygılarımla, Tülay GÜRDAL
İnsanların en korktukları ve yapmakta zorlandıkları şeyler...
Yorum Gönder