Daha az uyur, daha çok rüya görürdüm. Çünkü gözümüzü ne zaman bir dakika kapatsak, ışığı altmış saniye kaybederiz. Başkaları geri dururken, ben yürürdüm. Diğerleri uyurken, ben uyanık kalırdım. Başkaları konuşurken, ben dinlerdim.
Eğer Tanrı bana biraz daha ömür verseydi:
Eğer bir yüreğim varsa, nefretimi buz üstüne yazar ve güneşin çıkmasını
beklerdim. Dikenlerinin acısını hissetmek için gülleri gözyaşlarımla sulardım,
taç yapraklarını kızılca öperdim.
Tek günümü, sevdiklerime onları
ne kadar sevdiğimi söylemeden geçirmezdim. Her kadını ve erkeği benim favorim
olduklarına inandırırdım. Aşkın içinde aşkla yaşardım. Erkeklere, yaşlandıkları
zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu gösterirdim. Aksine aşık
olmayı bıraktıklarında yaşlanacaklarını gösterirdim.
Bir çocuğa kanatlar verirdim.
Ama uçmayı kendi başına öğrenmesi için onu rahat bırakırdım. Yaşlılara ölümün
yaşlanmakla değil, yaşamayı unutmakla geldiğini öğretirdim.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim
bir şey var: Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi. Sevgilin bitkin
kalmalı öpülmekten. Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını. Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara.
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını. Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim
bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve
hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
(Ataol Behramoğlu'ndan
kısaltarak aldığım bu muhteşem yazıyı keşke uygulayabilseydik. Ama hep bu tip
gerçekler ne yazık ki, iş işten geçtikten sonra anlaşılabiliyor: aynı hasta
olmadan sağlığımızın değerini anlayamadığımız gibi.) E.Ç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder